Loading...
Ermenistan'ın Azerbaycan'a askeri saldırısı bağlamında uluslararası hukuksal sorumluluğunun bazı konuları

Ermenistan'ın Azerbaycan'a askeri saldırısı bağlamında uluslararası hukuksal sorumluluğunun bazı konuları

Giriş

Modern devletler ilişkiler düzeninde barış ve güvenliğin sağlanması, çatışmaların ve silahlı anlaşmazlıkların giderilmesi, toprak bütünlüğünün korunması, uluslararası suçlarla mücadele modern uluslararası hükukun en önemli görevlerinden birisi olarak bilinmektedir. Küresel anlamda insanlık için özellikle tehlikeli diye nitelendirilen böylesi işlere kimi zaman çeşitli politik "argumanlarla" destek veriliyor, ayrıca evrensel ve bölgesel kuruluşlar seviyesinde uluslararası cinayetler yüzünden hukuksal sorumluluk konularına karşı vurdumduymaz bir tavır takınılmaktadır. İşte bu nedenle de, modern dünyada silahlı çatışmaları oluşturan olgular, devletler arasında bulunan anlaşmazlıkların oluşumunun en önemli nedeni olan toprak işgali, savaş ve insanlıkdışı suçlar, soykırım olguları, devlet egemenliğine ve siyasi bağımsızlığa karşı yaptırımlar büyümeği sürdürüyor. Bugün uluslararası düzendeki uyumu sarsan da işte böylesi durumlardır. Bu durumlar kendisinin karakter ve tehlikelilik haline göre sadece bir şahsın ya da bir devletin değil, tüm insanlığın güvenliğine ve barışın korunmasına tehdit olarak değerlendirilen uluslararası suçlardan biri de askeri saldırıdır.

Belirtmek gerekir ki, Ulusal lider Haydar Aliyev'in çalışmaları sonucunda Azerbaycan devletçiliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilen askeri saldırıya karşı uluslararası mücadelenin şekillendirilmesine başlanılmışdır. Ermenistan`ın aynı suçla alakalı uluslararası hukuksal sorumluluğunun kabul ettirilme stratejisi bugün Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev tarafından güçlü politik kararlılık ve azimle sürdürülmektedir. Günümüzde Azerbaycan'ın egemenliği, toprak bütünlüğü ve politik açıdan bağımsızlığına karşı bir takım küresel ve bölgesel tehditlerin varlığına rağmen, Ermenistan'ın saldırısı ulusal devletimiz için gerçek dış tehditlerden birisi olarak kabul edilmektedir ve konuya ceza hukuku açısından yanaşma oldukça önemlidir. Özellikle, ülke Cumhurbaşkanın`ın 27 Aralık 2011 tarihinde onayladığı Azerbaycan Cumhuriyeti'nde insan hak ve özgürlüklerinin korunmasının verimliliğini artırmak üzere Milli Eylem Programına [1] uygun olarak, Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı askeri saldırısı sonucunda zorunlu göçmen ve mülteci durumuna düşmüş kişilerin haklarının toplu biçimde bozulması, işgal sonucunda Azerbaycan'ın doğal, tarihi ve kültürel servetlerinin dağıtılması olgularının dünya kamuoyuna duyurulması ve onlara vurulan hasarın Ermenistan devleti tarafından ödenmesi amacıyla saldırı cinayetiyle ilgili uluslararası hukuksal sorumluluk konularının dikkate alınması oldukça önemlidir.

Ermenistan'ın uluslararası hukuksal sorumluluğu öncelikle insan haklarının korunması açısından kabul edilmek zorundadır. Hazırda belirtilen sorunla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yaşanan hukuksal süreçlerde ülkemizin yararına önemli gelişmeler gözlenmektedir. Örneğin, Avrupa Mahkemesinin Büyük Odası Azerbaycan vatandaşları - Laçın ilinden mülteci olan 6 kişinin şikayetinin icraata kabul edilmesi hakkında karar vermiştir [2]. Bu olaysa Laçın ilinden olan kişilerin haklarının ihlaline göre Ermenistan'ın uluslararası hukuksal sorumluluk taşımasının mahkemece itirafı anlamına gelmektedir. Zira, Saldırı suçunun önlenmesi ve sonuçlarının giderilmesi doğrudan modern uluslararası hukukun gereğidir ve bu suçun varlığı ne insan hak ve özgürlüklerinin etkin korunmasını, ne demokrasinin sürekli gelişimini, ne de gittikçe güncellenen küreselleşme ve entegrasyon süreçlerinin geliştirilmesini gerektirmektedir. Akademik Ramiz Mehdiyev`in belirttiği üzere, "savaş, Saldırı, saldırı, saldırgan, savaşların başlaması ve bitmesi, zafer, yenilgi, zarar, savaş alanı, savaş operasyonları, stratejik ortaklık, tazminat vb. diğer kavramlar artık küreselleşen dünyada farklı görüntüde takdim edilecektir "[3, 15].

Saldırı ve bu suçtan dolayı sorumluluk meselesi uluslararası hukuksal sorun olarak

Saldırı öncelikle modern uluslararası hukukun temel norm ve prensiplerini ihlal, devletlerarası ilişkilere olumsuz etki gösteren çok uluslu suç, suç olmakla birlikte, daha çok siyasi-hukuki niteliği ile dikkati çekmektedir. Uluslararası suç olarak onun "durumu", uluslararası uzlaşı temelinde genel olarak kabul edilen anlayışı ve bu suçtan sorumluluk konusu siyasal motifler yüzünden hala net bir çözüme ulaşamamıştır.

Modern uluslararası hukuka göre, barış ve insanlık aleyhine yönelen bu suç BM Şartlarıyla bağdaşmayan davranış kısmında tanınmaktadır. Başka devletin toprak bütünlüğüne, siyasal bağımsızlığına ve egemenliğine karşı herhangi bir kaba kuvvetin uygulanmasını özünde içermesine rağmen, şu anda dünyada mevcut olan çok sayıda taciz, doğrudan silahlı saldırı ve diğer barış ve insanlık aleyhine suç olguları hala BM Güvenlik Konseyi ve diğer yetkili uluslararası kuruluşlarca kendi net hukuki değerini almamıştır. Hukuk doktoru R.Memmedov modern uluslararası ilişkiler pratiğinde Ermenistan Cumhuriyeti tarafından Azerbaycan Cumhuriyeti'ne karşı işlenen saldırgan hareketleri ve savaş suçlarını bunun en bariz örneği olarak göstermektedir. [9, 9].

Belirtildiği üzere, Ermenistan tarafından Azerbaycan'a karşı işlenmiş saldırıcı ve işgal cinayetine göre uluslararası hukuki sorumluluk meselesi hala açık kalmaktadır. Benzersiz bileşenler olduğu için uluslararası hukukta saldırıya göre sorumluluk duyulması konusu siyasal hukuk, ceza hukuku ve medeni hukuk bağlamında araştırılmaktadır. Bazı yazarlara göreyse, saldırıya göre cezai sorumluluğu konusunda sorun modern uluslararası hukukta tartışmasızdır [16, 239]. Uluslararası hukukta saldırgan savaşın yasaklanması, kaba kuvvet kullanmamak ilkelerinin oluşturulması devletlerin uluslararası hukuki sorumluluğu enstitüsünde köklü değişiklikler yapmıştır [13, 474]. Şu anda uluslararası hukuk ihlalleri uluslararası yanlışlara ve uluslararası suçlara bölünür. Taciz eylemleri de uluslararası suçlar kategorisine ait edilerek, uluslararası hukukun temel yasa ve prensiplerini ihlal, uluslararası ilişkiler sistemine negatif etkisi ile karakterize özellikli tehlikeli ihlal olarak değerlendirilmektedir. Saldırılara göre hem devlet, hem de kişisel sorumluluk ilkesi gözden geçirilmelidir. İşlenen uluslararası hukuki zararın karakterine uygun olarak, çağdaş uluslararası hukukta sorumluluğun maddesel ve maddesel olmayan (politik) türleri ayrıştırılmaktadır[4, 104]. Saldırı konusunda politik ve maddesel sorumlulukla birlikte, cezai sorumluluk da oluşmaktadır.

Bilindiği üzere, uluslararası hukuki sorumluluk iki en önemli etkenle ayrılmaktadır: öznel - uluslararası hukuk normlarının ihlali ve nesnel - somut devletin bu tahribatı kendi üzerine alması, yani bu tahriş alakalı sorumluluk taşıdığını itiraf etmesi. Yalnışın devlette aranması ve yükümlülüğün devletin üzerinde bulunması hakkında hüküm uluslararası hukuki doktrinde geniş tanımlanmaktadır. Rus hukuk bilimcisi V.A.Vasilenko "Devletin suçlanması" kavramına böyle anlatmaktadır: "Devletin suç işlemesi suçlu devletin, onun yargi organlarının olmayan hukuksal faaliyetlerinde açığa çıkan ve hukuka uygun olmayan iradenin ifadesidir" [6, 236]. Genellikle, devletlerin sorumluluğu uluslararası hukukta "uluslararası suç" kavramının oluşumuyla birlikte, uzmanların literatüründe "Devletlerin cezai sorumluluğu" kavramı da geniş yayılmğa başladı. Bu konsepsyonu Romanyalı profesör V.Pella keskin bir biçimde savunuyordu. Onun fikrince, tüzel kişiler insani iradesine uygun faaliyet gösteren ve onunla bağlantılı saçma kurum olarak seçebilirsiniz, devlet kendi bünyesinde halkı da barındırmaktadır içeriyor, halkın varlığıysa bireyin iradesine bağlı değildir. Devlet halkın grup iradesini gerçekleştirmektedir. Eğer bu irade suç karakteri taşıyorsa, o zaman sorumluluğu da devlet ve halk beraberce taşımalıdır. Maddi ceza hukukunun "suç", "anlayışlılık", "suçun işlenmesi aşaması", "suç", "ceza" gibi kavramlarını devlete ait edilmemelidir. Devlet anlayışlı veya anlaksız durumda, sanıklar sandalyesinde, parmaklıklar arasında olamaz. Devletlerin cezai sorumluluğu kavramının karşıtlarının ileri sürdükleri teze göre, bu sorumluluk tanınarsa, "tüm hukuki sonuçların ağırlığı sorumluların değil, tüm halkın üzerinde olacaktır. Bu zaman suç içerikli faaliyete göre halk sorumluluk taşımak zorundadır "[10, 268].

Tabii ki, uluslararası hukukta “suç” kavramı spesifik özelliğe sahiptir ve ulusal hukuktakı niteliğinden önemli ölçütte farklılık arzetmektedir. “Gerçek kişilerin suçluluğu” anlayışından farklı olarak, egemen siyasi kurum olan devletin suçu onun faaliyeti ve faaliyyetsizliği sonucunda uluslararası sorumluluk yaratan, siyasi amaçları yansıtan politik bir eylemdir. Eğer, bireylerin suçu onların psikolojik özellikleriyle saptanan bireysel iradesini belli ediyorsa, devletlerin suç politikasının amaç ve ilkelerini temel alan iradenin oluşumudur. Belirtelim ki, uluslararası hukukta Saldırıya göre devletin ve bireyin sorumluluğu konusu pratik içerikle alakalı bir sorundur. BM Genel Kurulu`nun"Saldırının tanımı" hakkında 1974 tarihli kararına göre, Saldırıya göre devletin sorumluluğu tespit olunsa bile, bireysel sorumluluk konusu çözüme kavuşmamıştır. Geçen yüzyılın 50'li yıllarından 1996 yılına kadar Uluslararası Hukuk Komisyonu Saldırıya göre kişisel cezai sorumluluğu konusunu açıklamağa gayret etse de, fakat bir sonuca varamamıştı [14, 8]. P.M.Kurisin kanısınca, "insanlık aleyhine suçlar özel sosyal tehlikeleri açısından kendineözgü hukuksal boyutların oluşumuna neden olmaktadır. Öyle ki, bu hem uluslararası suç olarak devletlerin uluslararası hukuksal sorumluluğu, hem de insanlık aleyhine suç kısmında onun organizatörü ve uygulayıcısı olmuş bireylerin cezai sorumluluğuyla sonuçlanmaktadır"[7, 126].

Uluslararası hukuk ihlaline göre devlet sorumluluğunun esasları "Devletlerin sorumluluğu hakkında Maddeler Projesi" nin 3. maddesinde öngörülmüştür. Orada devletin eylemi uluslararası hukukla öngörüldüğü ve devletin uluslararası yükümlülüğün ihlal teşkil ettiği halde sorumluluk yaratacağı belirtilmektedir[17]. Aynı belgeye göre, uluslararası hukuk devlete, onun çeşitli yapılarından, organlarından, onlar arasında yetki bölgüsünden bakılmaksızın tüm kavram olarak bakılmalıdır. Böylece, saldırı suçunun işlenmesinde devletin suçu bireylerde olduğu gibi, psikolojik içerik taşımıyor, sosyal-politik anlamda anlaşılmaktadır. Uluslararası suç olarak Saldırıün karakteristik öğelerinden biri de devletin faaliyetlerinde önceden düşünülümüş saldırgan niyeti (Animus aggressionis) içeren kasıtlı bir olaydır. Sonuçta, eğer devletin saldırı eylemi işlemek gibi bir niyeti yoksa, o zaman taciz eylemi de olmayacaktır. Yani, buradan böyle sonuç çıkarmak mümkün ki, saldırı sadece kasten neden olabilir, bu suç suçlamaların ölçüsüzlüğü türünü tanımıyor ve bu biçimde bu cinayet terkip kurulamaz.

Uluslararası hukukta saldırıya göre siyasi sorumluluk ötesinde netliğin saptanması barışın ve uluslararası dengenin korunması için önemli şarttır. Devletin siyasal-hukuki doğası uluslararası hukuki sorumluluğun karakteristik özelliklerini de belirler. Profesör Y.M.Rıbakov yazıyordu: "Savaşta tarafların eşitliği yerine, silahlı çatışma başlayan, yani bu ağır uluslararası hukuksal suçu işleyen taraf “saldırgan devlet” olarak tanınmağa başladı, saldırıya maruz kalan tarafsa “Saldırının kurbanı” olarak kabul edildi" [12, 162]. Bununla ilgili olarak, tarafların savaşa katılımının hukuki sonuçlarıyla ilgili tamamen yeni bir konu ortaya çıkmaktadır. Modern uluslararası hukukta Saldırıdan sorumluluğu suç işlemiş devlet (savaşta galip veya mağlup olmasına rağmen) taşımaktadır. Zafer hiçbir ayrıcalık ve üstünlüğün oluşmasına neden olamaz. Dolayısıyla, daha önce mevcut olan "galip devletin hukuksal" formülü bugün artık "Saldırıya göre uluslararası hukuksal sorumluluk" formülüyle değiştirilmiştir.

Saldırıya göre maddi sorumluluksa bu uluslararası hukuk dışı davranışın sonucu olarak vurulan maddi hasarla ilgili borcun oluşumunda da kendisini belli etmektedir. Tam olarak bunu restitusyon biçiminde - yani hukukdışı amelin işlenmesine kadar mevcut durumun restorasyonu veya reparasyon - böyle faaliyetin sonucunda oluşan zararın para veya tazminat biçiminde gerçekleştirmektedir. Uluslararası hukukta restitusyonun iki farklı türü mevcuttur:

1) Restitutio in pristinum – restorasyon diye nitelendirilen bu tür hasar görmüş devletin maddi olmayan haklarının restorasyonunu kendi bünuyesinde barındırmaktadır. Örneğin, işgalin durdurulması, yasadışı rehin tutulan kişilerin kurtarılması, yasama ve yürütme işlemlerinin, emirlerinin kaldırılması, ayrıca, yaralı devlet aleyhine çıkarılan mahkeme kararının iptali.

2) Restitutio in integrum - özel restitusyon olup, suç işleyen devlet tarafından vurulan maddi zararın aynısı biçiminde ödenilmesidir. Örneğin, saldırgan devlet tarafından yasadışı olarak alınan sanat eserlerinin iade edilmesi. Restitusyonla birlikte reparasyon maddi ödemenin aynısını ödemenin imkansız olduğu durumlarda uygulanır. Sorumluluğun reparasyon konseptinin taraftarları devletin maddi sorumluluk biçimini de belirtmek için "telafi" sözünü kullanmaktadırlar. Saldırı sırasında suç işleyen devletin üzerine Saldırı kurbanı olan devlete vurulan maddi hasarın ödeme mümkün en yüksek yükümlülüğü konmaktadır. Buna askeri restitusyon yoluyla da eklenebilir. Yani, saldırgan devletin ele geçirdiği tüm mal varlığının iadesi ve askeri reparasyon - yani hasar görmüş devletin milli ekonomisinin restorasyonu için gerekli olan mali ödemeleri, maddi kaynakların verilmesi, malların tedariki, hizmetlerin gösterilmesi vb. demektir [13, 327].

Modern uluslararası hukukta diğer hukukdışı olgularda olduğu gibi Saldırıya bu nedenle sorumluluk restitusyon ve reparasyon biçiminde öngörülüyor. Irak'a dair BMGK'nin 29 Ekim 1990 tarihli 674 sayılı kararında bu kendisinin resmi ifadesini bulmuştur. Avusturya alimleri B.Grefrat ve M.Mohr bununla ilgili yükümlülükleri pratik belirleme teknolojisinin BM Güvenlik Konseyi'nin üstlenmesini öneriyorlar: "Restitusyon ve reparasyon yükümlülüğü ve hacmi Güvenlik Konseyi kararıyla tespit edilebilir" [15, 121]. Saldırı akdinin bu veya diğer biçimlerine gore de saldırgan devlet BM Güvenlik Konseyi önünde doğrudan sorumludur. Bu durumsa Güvenlik Konseyi'ne saldırgan devletle alakalı zorunlu önlemlerin alınması yetkisini vermektedir. Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı saldırgan siyaset yürüttüğünü doğrulayan olgular söz konusu ülkenin askeri operasyonlarının tüm kriterleriyle saldırı eylemi olduğunu söylememize hukuksal esas vermektedir. Fakat ne yazık ki, BM Güvenlik Konseyi hala saldırganı cezalandırmak ve onu kendi yasadışı eylemlerinden vazgeçirmek için somut adımlar atamamıştır.

Saldırı cinayetinin sosyal tehlikesini, onun gelişme olanaklarını dikkate alarak, suç işlemiş devletin sorumluluğu çeşitli biçimlerde ve onun egemenliğinin sınırlandırılması kısmında gerçekleştirilebilir. Böyle kısıtlama biçimlerinden biri suç işlemiş devletin ulusal hukukuna aykırı olarak, suçlu kişilerin uluslararası hukuka uygun sorumluluk taşımasıdır [11,109]. Diğer bir yardımcı biçim olarak, uluslararası kontrolün gerçekleştirilmesi nesnelerin davranışlarının koordinasyonu, olguların tespiti açısından verimli olarak kabul edilebilir. Çünkü, kontrolün birinci işlevi suç olgusunun tespit olunmasıysa, onun ikinci işlevi suçlunun uluslararası yasal talimatlara uymağa zorlanmasıdır. Kanımızca, Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı askeri saldırısıyla ilgili olguların tespiti ve hukukdışı davranışın uluslararası yasal sorumlu ilan edilmesi için uluslararası kontrolün uygulanması zorunlu öneme sahiptir.

Saldırgan dovletin siyasi sorumluluğunun biçimleri onun egemenliğine ve hukuksal işlevlerine çeşitli yönelik geçici kısıtlamalar konmasıyla beraber, delikvent devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının işlevlerinin geçici olarak durdurulması ve sınırlandırılması, siyasal düzenin ayrıca elemanlarının yeniden düzenlenmesi ve devletin saldırı suçunun işlenmesine katılmış sosyal kurumların imha edilmesi, silahlı kuvvetlerin, sanayinin yarı yarıya indirilmesi için önlemlerin alınması, barış ve insanlık dışı suçların işlenmesinde şuçlanan bireylerin sorumluluğu hakkında konularda yargı sınırlamak ve diğerleriyle olabilir. Saldırgan devlet olarak, Ermenistan'a karşı politik sorumluluğunu belirtilen her türlü uluslararası ve bölgesel kuruluşlar tarafından haklı uygulaması mümkündür. Örneğin, AŞ PA-da Ermenistan'ın Metsamor Atom Santralinin kapatılmasıyla alakalı Azerbaycan'ın kaldırdığı konu uluslararası ve bölgesel güvenlik açısından çok haklı bir taleptir.

Ermenistan'ın Azerbaycan'a askeri saldırısı bağlamında karşı önlemlerin ve yaptırımların uygulanması

Ermenistan'ın Azerbaycan'a askeri saldırısı bağlamında sorumluluk sorunls ilgili ilginç noktalardan biri de uluslararası hukukta özel önem arzetmekte olan karşı önlemlerin ve yaptırımların uygulanması konusudur. Uluslararası hukukta temsili tedbirler sadece herhangi bir devletin hukuk karşıtı hareketleri sonucunda uygulanabilir ve böyle eylemler karşı taraf için ceza niteliği taşımaz. Karşı eylemler suç işleyen devlete karşı toiplu zorlama mekanizması öğelerini kendi bünyesinde biraraya getirmektedir. Uluslararası hukuk bazı ihlallere göre karşı tedbirlerin uygulanmadığı bir takım yükümlülükler belirler. Buraya karşıt düşüncelerden doğan yükümlülükler, öncelikle zor kullanmamak ilkesi geçerlidir ve sadece kendini savunma halleri istisna olabilir. Zira, bu prensip tüm durumlarda cebren ve güçle tehdidi dahil, karşı önlemlerin uygulanmasını yasaklamaktadır. Ermenistan'ın taciz eylemlerine karşı Azerbaycan'ın karşı tedbirleri sadece kendini savunma amacıyla uygulanabilir. Bu zaman karşı tedbirler suç işleyen Ermenistan'a karşı toplama mekanizması öğelerini içermektedir.

Profesör İ.Lukaşuk`un kaydettiği üzere, "mağdur devletin hukuk ihlaline göre uluslararası hukuki sorumluluk taşıyan devlete karşı ona tahsis olunan yükümlülükleri yerine getirmeğe zorlama amacıyla uyguladığı yaptırımlar" [8, 79.] olarak belirlenmektedir. Kanun üzre felsefe doktoru V. İbayevin kanısıncaysa, karşıt önlemler insan haklarının kaba kuvvetin uygulanması ve toplu halde ihlal tespit edildiği durumlarda bu hakların kolektif savunmasının teminine yönelmektedir[4, 221.]. Bu anlamda, Azerbaycan'ın tam üyesi olduğu evrensel ve bölgesel örgütler çerçevesinde Dağlık Karabağ'da toplu insan hakları ihlali suçu işlemiş Ermenistan'a karşı böyle karşı yaptırımların kolektif biçimde uygulaması mümkündür. Yukarıda belirtildiği üzere, devletin hukukdışı hareketlerinin sonucu karşı tedbirler sadece kendini savunma amacıyla uygulanabilir. Bu zaman kendini savunma hakkını gerçekleştiren devletin uluslararası hukuki sorumluluğu dışındadır.

Şimdiki durumda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Ermenistan silahlı saldırısından kendini savunma hakkı modern uluslararası hukukla izin verilen gerçek imkan olarak kabul edilmektedir.

Ülkemiz savunma hakkından BM Şartının 51. maddesi uyarınca hem bireysel, hem de toplu biçimde diğer ilgili devletlerle birlikte veya onların yardımını da kullanmakla yararlanabilir. Bu bağlamda Azerbaycan için özellikle toplu savunmanın daha isabetli olacağı kanısındayız. Çünkü, Ermenistan'ın saldırı hareketlerinin cinai sonuçları sadece ülkemizin değil, bütün olarak Güney Kafkasya bölgenin ve Avrupa'ya entegrasyon süreçlerinde ilgili olan ülkelerin çıkarlarına değinerek, diğer devletlerin de siyasi ve ekonomik güvenlik çıkarlarını bozmuştur. Öte yandan, Azerbaycan için uluslararası hukukun izin verdiği ve mevcut jeopolitik çıkarlar açısından güncel hesap edilen en makul çözüm seçeneklerinden birisi terrore karşı eylemlerinin yapılması da önemli olabilir.

Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, suç işlemiş devletin sorumluluk biçimi kısmında bazen uluslararası hukuki yaptırımların ve karşı tedbirlerin gözden geçirilmesi makbul sayılmaz. Modern uluslararası hukukta sorumluluğun gerçekleşmesinin iki temel yöntem mevcuttur. Bunlardan birincisi gönüllü veya konsensüs karakterli sorumluluktur. Bu zaman suç işleyen devlet vurulan zararın karşılanmasını gönüllü olarak kabul eder ve bu konuda ortak görüş elde edilir. İkinci durumda ise yaptırım ve karşı tedbirler biçiminde zorlama araçlarından kullanılır. Professor İ.Lukaşuk`un verdiği tarife göre, «yaptırım» deyince, suç işleyen nesneye karşı uluslararası kurumlar tarafından sorumluluğa ait olan hukuk tutumundan kaynaklanan yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla uygulanan zorlama işlevleri öngörülüyor [8, 218]. Soruna dikkat çeken Y. Ribakov özel olarak kaydetmektedir ki, uluslararası hukuki yaptırımları konusuna öncelikle devletlerin Saldırıya ve diğer ağır uluslararası suçlara, hem de genel olarak uluslararası güvenlik sorunlarına karşı devletin uluslararası sorumluluğunun önemli yaklaşımlarından birisi olarak bakılmalıdır [13,125]. Aynı zamanda, profesör P.Biryukov “yaptırım”kavramına "suç işlemiş devletin sorumluluğunu sağlayan ve bozulmuş hakların yenilenmesi amacıyla uluslararası hukuksal bireyler tarafından hukuk ihlaline cevaben prosesuel biçimde uygulanan gerek silahlı, gerekse de huzurlu bir karaktere sahip zorlama eylemi" [5,108] olarak yorumlar. Klasik uluslararası hukukta "yaptırım" terimi bir kural olarak, «basit yükümlülük» veya «temin dışına çıkmayan sorumluluğun biçimlerini" ifade etmekteydi. Aslına bakılırsa, bu terimin uluslararası hukuk ihlaline karşılık olarak, uygulanan zorlama tedbirleri anlamında kullanımı saldırgan savaş suçu ilkesinin şekillenmeye başladığı döneme rastlamaktadır. Bu dönemde Milletler Cemiyeti tedricen zorlama uygulama yetkisine sahip olan uluslararası kurum sıfatıyla faaliyet göstermeye başlıyordu. MC nin çözünürlük ve raporlarında "yaptırım" terimi onun Antlaşması`nın 16. maddesinde öngörülen zorlama tedbirlerini öngörüyordu.

“Uluslararası hukuksal yaptırım” anlayışı fevkalade geniş tefsir edilmektedir. En ağır uluslararası hukuk ihlallerine göre devletin cezai sorumluluğu fikrini savunan bazı avukatlar bu zorlama tedbirlerine basit karşılıkverme çerçevesini aştığı ve merkezi olarak uygulandığı için suç işlemiş devletin özel sorumluluk biçimi olarak, daha doğrusu, sorumluluğun geleneksel biçimlerinden belli anlamda farklı tarzda yanaşmağa başladılar. Sorumluluğun reparasyon teorisine göre, yaptırım uygulamasının mutlak şartı delikvent devletin onun olmayan hukuksal hareketinin sonucu olarak değen zararın gönüllü karşılanmasına ilişkin niyetinin anlaşılmasıdır. Fakat, saldırgan devletin niyeti bu devletin Saldırı yüzünden sorumluluk biçiminin saptanması için o kadar da önem arz etmemektedir. [7, 151].

Modern uluslararası hukukta "yaptırım" adı altında ilk etapta taciz veya herhangi ağır uluslararası suç işleyen devlete karşı tutumda ve uluslararası barış ve güvenliğin muhafaza edilmesine yönelik BM Şartı'nın VII bölümüne uygun olarak, uygulanan zorlama eylemleri anlaşılmaktadır. Uluslararası barış ve güvenliğin korunması ve restorasyonu amacıyla BM Şartı uluslararası yaptırımların iki türünü belirler: Silahlı kuvvetlerin uygulanmasına ilişkin olmayan yaptırımlar (madde 41) ve askeri yaptırımlar (madde 42). Uluslararası yaptırımların her iki türü BM üyesi devletler için bağlayıcı niteliktedir. Silahlı kuvvetlerin uygulanmasına ilişkin olmayan yaptırımlara ekonomik ilişkilerin, demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim araçlarının ve ilişkilerinin kısmen veya tamamen durdurulması, ayrıca, diplomatik ilişkilerin kesilmesi (BM Şartı'nın 41. maddesi) aittir. Askeri yaptırımlarsa BM Yasasının 42. maddesinde öngörülmüştür. Orada kaydedilir ki, eğer Güvenlik Konseyi 41. maddede öngörülen tedbirlerin yeterli olmadığını öngörecek olursa, bu zaman onun hava, deniz ve kara kuvvetlerinden kullanarak eylemler gerçekleştirmek yetkisi vardır. Böyle operasyonlara güç gösterisi, ablukalar, askeri, deniz veya kara kuvvetlerince yapılan operasyonlar dahildir.

Sonuç

Böylece, Ermenistan'ın askeri saldırısına göre hem devlet, hem de bireysel sorumluluk ilkesi gözden geçirilmelidir. Kanaatimizce, Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı silahlı saldırı sorununun çözümünün tüm yükümlülükleri sadece uluslararası hukukun izin verdiği sınırlar içinde gerçekleşmelidir. Diğer uluslararası hukuksal ihallerde olduğu gibi, bu saldırıda da sorumluluk restitusyon ve reparasyon biçiminde oluşacaktır. Ermenistan'a karşı karşı tedbirler kendinisavunma amacıyla uygulanabilir. Aynı zamanda, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ve restorasyonu amacıyla BM Şartı uyarınca, Saldırıe göre uluslararası yaptırımların yukarıda belirttiğimiz iki türünün - 41 nci maddeye uygun olarak, silahlı kuvvetler uygulanmasına ilişkin olmayan yaptırımların ve 42 nci maddeye uygun olarak, askeri yaptırımların uygulanması makbuldür. Azerbaycan'a karşı saldırı sonucunda mülteci düşmüş kişilerin haklarının toplu şekilde ihlaline ve onlara kaynaklanan zararın ödenmesi gerekliliğini dikkate alarak, insan hak ve özgürlüklerine önemli tehlike yaratan Saldırı cinayetinin önlenmesi, meselenin uluslararası kurumlar çerçivesdinde pratik çözümü ve bu eyleminden dolayı Ermenistan devletinin siyasi ve maddi, suçlu kişilerin ise suçlanmasının olunması doğrudan modern uluslararası hukukun gereği olarak görür. İşin ilginç tarafı şudur ki, Dağlık Karabağ'da yaşanan çokuluslu suçların kapsamı o kadar geniştir ki, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin devlet ve onun ayrı vatandaşlarının çıkarlarının sağlanması uluslararası hukuki yaklaşım da kendisinin çeşitliliği ile dikkat çekmektedir.

Sayyad Majidov
AMEA Felsefe, Sosioloji ve Hukuk İnstitutunun uluslararası hukuk dissertantı
Strateji Tahlil Dergisi, Say 4, Baku, 2012